KİMLİKSİZLEŞTİRİLİYORUZ!

Yaratılmışların en şereflisi olarak kim olduğumuz ve nerede durduğumuz sorgusu, tüm zaman ve mekânlarda gündemimizden çıkarılmaması gereken bir sorgudur. Çünkü ‘‘neci’’ veya ‘‘nereli’’ olduğumuzdan ziyade, ‘‘kim’’ ve ‘‘ne’’ olduğumuzdur önemli olan. Bu sual insan için temel bir kimlik sorunudur.

Bir insan kimlik sorununu çözümleyemediği zaman, kaybolma ve var oluşunu sürdürememe riski ile karşı karşıya kalır. Çünkü kimlik, insanın kendisini tanımlaması ve konumlandırmasıdır. Hangi değerler dünyasına ait olduğunu göstermesidir. Yine insanın kendisini koruma ve tanıtması da kimlik üzerinden gerçekleşir. Peki, biz kendimizi hangi değerler üzerinden tanımlayarak konumlandırıyoruz? Kendimizi tanımladığımız bu değerler manzumesi salt “tanımlamak” için midir?

Biz Müslüman bir toplumuz. Kimliğimizi ise İslam Kültürü oluşturur. İslami kimlik sadece bir iddia olmaktan ibaret değildir, kuşatıcı bir Program ve hayatı İslamileştirmeye yönelik bir çıkıştır. İslam kimliği, bir Müslüman için basit, sıradan bir etiket olmaktan öte bir hakikat’in tercihi ve tescilidir.

İslami kimlik bir kılıf değildir, tercih edilen hakikat’in muhafazası ve müdafaası uğruna onurlu bir duruş ve sahici bir var oluştur. İslami kimlik “aidiyet” temelinde oluşan yaşamsal bir tanım biçimidir. Bu “kabul” sebebiyledir ki İslam inancına sahip bir insan için hayatta tercih sebebi ne varsa hepsi bu merkeze göre şekillenir. Asırlarca tüm etnik ve sosyo/kültürel farklılıklarına rağmen insanları, bu topraklar üzerinde bir bütün halinde tutan hakikat de budur.

Bugün İslami kimliğin en güzel ve en güçlü şekilde ifade edilmesinin, savunulmasının ve yaygınlaştırılmasının gerekli olduğu bir zaman dilimindeyiz. Çünkü bir millet için en yakın tehlike, kimlik bunalımıdır. Ülkemiz içerisinde onlarca yıldır yaşadığımız bazı problemler göz önünde bulundurulduğunda bu cümlenin anlamı sanırım daha doğru anlaşılacaktır. Bugün Müslümanlar olarak belki tarihimizde bu denli yaşanmadığı kadar çok ciddi bir kimlik bulanıklığının ve buharlaşmasının bunaltıcı baskısı altındayız.

Bugün kendimizi tanımladığımız bu kimliğin gerek bireysel gerekse toplumsal yaşamımıza dair öngördüğü yaşam biçimini diğer insanlarca da tercih edilebilir model haline dönüştüremedik. Dünyevileşme ekseninde hâkim ideolojinin dayatmalarıyla bir millet topyekûn kimliksizleştirilmeye/kemiksizleştirilmeye tabi tutulmuş durumdadır. Batı ölçeğinde öngörülen bir kimlik tanımlamasının kabullenilmesi adına bu ülkeye dair yerli olan ne varsa tarumar edilmeye, yok edilmeye, özünden koparılmaya çalışılıyor. Bu “manevi yokoluş’a” karşı direncimiz kırılmak isteniyor. Buna karşın kendi değer yargıları üzerinden yeniden bir kimlik inşasını “tüm zorluklara rağmen” sürdürmeye çalışan insanlar da yok değil. Egemenlerin tüm zorbalık ve dayatmalarına mukabil; bu kimlik inşası bir medeniyet inşasına dönüştürülerek kendi sınırları dışına taşmış durumdadır.

Bir medeniyetin yeniden ihya edilmesi hareketine dönüşen bu kimlik inşasına karşı; egemenlerin çok yönlü kuşatma ve yok etme hareketini ellerinden bırakmadıkları/bırakmayacakları da bir gerçektir. Bu dayatmacı zorbaların “Derenin taşıyla derenin kuşunu vurma” hususundaki mahirane oyunlarına karşın yerli düşünce bir savunma mekanizmasını geliştirebilmiş değildir. Dün, bu kimlik buhranına karşı mücadele veren,

bugün ise egemenlerin koltukları altında bir bilinmeze doğru götürülen insanlarda; kendilerine dayatılan batı ölçekli kimlik tanım biçimini yavaş yavaş içselleştirmeye başlamış durumdadır.

Bizi biz yapan kimliğimiz başta olmak üzere; tüm manevi dinamiklerimizin içi boşaltılmaya çalışılıyor. Bize dair yeni elbiseler biçiliyor ve dikiliyor. Yeni tanımlamalar geliştiriliyor. Biri olmadı diğeri dayatılıyor. Sen/siz busun/busunuz diyorlar, böyle olmalısınız diyorlar. Sistematik bir değiştirme ve dönüştürme projesi uygulanıyor üzerimizde. Tehlike büyüyor, çember daralıyor, anlam kayboluyor, alıştırılıyoruz.

Ey millet kimliğimizden arındırılıyoruz. Kişiliğimizden soyutlanıyoruz. Dolayısıyla dinimizden uzaklaştırılıyoruz. Nereye gidiyoruz. “Haktan ve hayırdan yana” bir yaşam dileğiyle…

İsmail BAKIRHAN

YORUM EKLE
YORUMLAR
Hüseyin Solum
Hüseyin Solum - 5 yıl Önce

Mükemmel bir yazı, her bir cümle yerli yerinde. Ne bir eksik var ne bir fazla, Allah razı olsun.

Yunus BAYRAM
Yunus BAYRAM - 5 yıl Önce

Teșekkürler değerli Hocam. Güzel bir yazı. Günümüz problemlerine ışık tutuyor. Çağımız insanlarının yaşadığı ikilemin ve kimlik bunalımının nedenlerini açıklıyor. Bu tür faydalı yazılarınızın devamını bekliyor, saygılar sunuyoruz.

Erkan ÇİL
Erkan ÇİL - 5 yıl Önce

S.a. kıymetli hocam; Nazim'in dizesi ile " dert çok hemdert yok" diyesim geldi. Aslında hemdert te var ancak, aynı derdi paylaşanlar arasında son tahlilde eşgüdüm yok maalesef.

Sinan Yıldırım
Sinan Yıldırım - 5 yıl Önce

Hocam öncelikle Allah razı olsun. Rabbim kaleminize kuvvet versin. Gayet faydalı ve net bir yazı. Müslümanların seküler dünyaya tabi olması tabiri caiz ise bal kavanozundan alınan bir damla balın lezzetinin farkına varması neticesinde tüm bala erişme arzusu, bizlerin inancımızın zayıflamasına, inancımızı kuvvetli kılan ve temellendiren kavramların içinin boşalmasına sebebiyet verdi. Netice de durumun farkına varan güçler gerek sosyal-toplumsal, gerek kültürel ve gerekse de ferdi kimliklerimiz üzerinde tahribata giriştiler. Önce bizlere modernlik adı altında yeni kimlikler oluşturdular. Ve bu planlarının işleyebilmesi için beraberinde bizi gelenekten koparmaya çalıştılar hatta ve hatta geleneğe düşman gözüyle bakmamıza sebep oldular nitekim bunu da başardılar. Geleneğe yabancılaşan bizler dini, sosyal ve kültürel anlamda bizim için inşa edilen bir takım kimliksel kalıplara farkında olarak ve ya olmayarak gerek zoraki ve ya isteğe bağlı girmeye yani kabullenmeye başladık. Ferdi başlayan bu yabancılaşma daha sonradan toplumsal bir boyuta ulaştı ve netice de toplumsal kimlik bunalımları yaşadık. Bu da şahsi fikrim beraberinde "ötekileştirme" kavramını doğurdu. Yanı zoraki kabul ettiğimiz yeni kimliksel statüler oluştu. Bence bir medeniyetin yok oluşu işte fertten topluma sirayet eden bu "yabancılaşma" problemidir. Kendine, kültüre, geleneğe ve topluma yabancılaşma. Bunlar ise toplumsal yabancılaşmayı yani kimlik bunalımlarını doğurdu. Bu durumdan nasıl kurtulabiliriz bilemem ama şahsi fikrim "toplum fıtratına uygun kimlik inşası beraberinde bir medeniyet inşasını doğuracaktır.

Yakub Nurhalit
Yakub Nurhalit - 5 yıl Önce

Hocam yüreğinize kaleminize sağlık... Kendimizi ve bulunduğumuz konumu tanımlamaya dair kısa, öz ve faydalı bir yazı olmuş.
Fakat hocam zannımca asıl sorun kimliksizleştirildiğimizin farkında olamamızla birlikte bir çözüm mahiyetinde dile getirip durduğumuz bu 'islami kimlik inşası' nın bırakın gerçek hayatta pratiğe dökülmesini, tanımlamasına dair bile onlarca farklı kimlik inşası modellerinin bulunmasıdır. Bu da bizleri hangi kimlik inşası? tarzındaki soruları bereberinde getirmemize sebebiyet vermektedir. İnsanların kafası bu modern dönemde gerçekten çok karışmış durumda fakat biz buna bir dur diyip çözüm getirelim derken, bazen bu durumu daha da karmaşık hale getirebiliyoruz. Yazdıklarım inşAllah durumun ümitsiz bir vaka olduğu sonucuna götürmesin kimseyi. Biz her daim ümitvar olmakla mükellefiz. Bu faydalı yazı için hocama teşekkür ediyorum

banner200

banner205