Çamoluk Köylerinden Çanakkale Çıkarması.

Çamoluk Köylerinden Çanakkale Çıkarması.

 Çamoluk Köylerinden Çanakkale Çıkarması.

 

Merhum Mehmet Akif Ersoy’un  Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela..

Diyerek tarif ettiği yedi düvelin Kuşatmasına karşı Atalarımızın vermiş olduğu azimli  mücadele ve sonunda gelen zafer.

Çanakkale Deniz Zaferi.

İşte bu zaferi kazananların torunları Her yıl 18 Martta resmi kutlamalarla başlayıp, daha sonra fert fert ve toplu olarak ziyaret ediyor kendilerine bağımsız bir ülke hediye eden atalarını.

 

Çanakkale ziyaretlerine Çamoluk’tan da ilgi büyük oluyor.

Her yıl farklı köylerin toplu olarak ziyaret ettiği Çanakkale’ye  bu yılda ilgi yüksek düzeyde.

Geçtiğimiz yıl Çanakkale’ye gezi düzenleyen Çamoluk Yazılar ve Kurtuluş  Mahalleleri bu yıl tekrar gidiyor.

Çakılkaya Köyü  gençlik Kolları da bu sene Çanakkale’ye gidecekler arasında.

 

Çakılkaya Köyü Gençlik Kollarıda Yazılar ve Kurtuluş Mahallesiyle birlikte gidecek.

 

Her iki Derneğinde ortaklaşa organize ettiği gezi  21 Nisan 2012 gece 11:30’da İstanbul’dan hareketle başlayacak ve 22 Nisan 2012 Pazar günü  Çanakkale şehitlik ziyaretiyle son bulacak.

Yapılan açıklamalarda. Yazılar ve Kurtuluş Mahallelerinden iki,Çakılkaya Köyünden de Beş otobüsün kalkacağı bildirildi.

Otobüslerin Dernek Merkezlerinden hareket edeceği açıklandı.

Konu ile ilgili olarak Çakılkaya Köyü Dernek Başkanı Kenan Möhürcü yaptığı açıklamada; Geziye olan ilgiden memnun olduklarını bu ilginin yapılacak olan diğer çalışmalarda da gösterilmesini istedi.

Möhürcü ayrıca gösterilen ilgi dolaysıyla da üyelere teşekkür etti.

 

Konu gündeme gelmişken Merhum Mehmet Akif Ersoy’un o şiirini de  okumadan geçmek olmaz.

 

 

 

 

 

Çanakkale Şehidlerine

Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,

- Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,

Ne hayasızca tahaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle “bu: bir Avrupalı”

Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!

Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer
Kaynıyor kum gibi, tufan gibi, mahşer mi mahşer.

Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,
Osrtralya’yla beraber bakıyorsun ; Kanada!

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk.
Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk.

Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela...
Hani tauna da zuldür bu rezil istila...

Ah o yirminci asır yok mu, o mahluk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil,

Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrarı ! hayasızcasına,

Maske yırtılmasa hala bize affetti o yüz...
Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz.

Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbab,
Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab.

Öteden saikalar parçalıyor afakı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’makı;

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin.

Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam.

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.

Saçıyor zırha bürünmüş de o namerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.

Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.

Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman o orduyu seyret ki, bu tehdide güler!

Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?

Hangi kuvvet onu, haşa, edecek kahrına ram?
Çünkü te’sis-i ilahi o metin istihkam.

Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer;

Bu göğüslerse Huda’nın edebi serhaddi;
“O benim sun’-i bediim, onu çiğnetme” dedi.

Asım’ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.

Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar,

Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.

Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i...
Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmeyecek makber’i kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe” desem, sığmazsın.

Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab...
Seni ancak ebediyetler eder istiab.

“Bu, taşındır” diyerek Ka’be’yi diksem başına;
Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına;

Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle;
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;

Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya’yı uzatsan oradan;

Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,

Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;

Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.

Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanını Salahaddin’i,

Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran...
Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;

Sen ki, a’sara gömülsen taşacaksın... Heyhat,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.


Mehmet Akif Ersoy


Çamoluk Haber

 

 

YORUM EKLE
YORUMLAR
NAZIM KULAOĞLU
NAZIM KULAOĞLU - 12 yıl Önce

Atalarımızın O günün şartlarında nasıl imkansızı başardığını insanlarımız bugün oraları ziyaret ederek görmeli ve Bu gün onlara layık insanlar olmaya çalışmalıyız...Tüm ŞEHİTLERİMİZE ALLAHTAN rahmet Diliyorum .Mekanları cennet Olsun...

SIRADAKİ HABER

banner200

banner205