BATI TRAKYA (GÜMÜLCİNE-İSKEÇE)

 
Batı Trakya 500 yıl civarı Osmanlı hakimiyetinde yaşamış bir bölge. 1913 yılında Balkanların çalkantılı döneminde bizimkiler Batı Trakya devleti adında bir bağımsız devlet kurmuşlar. Yani Türkiye Cumhuriyetinden 10 yıl önce devlet olmuşlar. Bayrakları da siyah, beyaz yeşil zeminde ay ve yıldızmış. Hatta ve hatta bu devleti Yunanistan tanımış ve desteklemiş. Sebebi de Bulgar korkusu yüzünden tampon olarak görmesiymiş. Ama ne yazık ki kurulduktan 6 yıl sonra yunan hakimiyetine geçmiş. Yunanlılar hiç savaşmadan, masa başında bu toprakları yüzölçümlerine dahil etmişler. Şuan burada yaşayan Batı Trakya Türk azınlığının toplam nüfusu 150.000.
 
Yunanlılar Türkiye’ye gıpta ile bakıyorlar. Yunan halkı AB’den hatırı sayılır bir yardım almalarına rağmen ekonomilerinin düzelemeyeceği karamsarlığı içinde. İskeçe de ve Gümülcine’de yunanlı esnaflarla konuştum. Ortak düşünceleri burada yaşayan Türklerin dürüst olarak değerlendirilmesi ve işe alacağı elemanlarda tercihlerinin Türkler olduğu vurgusuydu. Gerçekten Batı Trakya Türkleri bozulmamış, tabiri caizse tam tamına Osmanlı olarak kendilerini muhafaza etmişler.
 
Batı Trakya Dedeağaç, Gümülcine, İskece ve Rodop’tan oluşuyor. Batı Trakya Yunanistan’da ki 13 idari bölge içinde kalkınmışlıkta sondan ikinci geliyormuş. Son yıllarda kalkınma hızlandı gibi görünüyor. Geçimleri tarıma dayalı. Biraz da hayvancılık. Geçmişte tütün, pamuk para ediyormuş. AB’ye girdikten sonra olumsuzluklar başlamış. Kiraz, kivi, kuşkonmaz, çilek gibi meyveleri de geçim kaynaklarından. Burada yaşayan Türklerle alışveriş için neler yapılabilir tartışmalarında çıkan ortak sonuç şöyleydi; Bugünlerde uzak ülkelerden et ithal etme kararı alındı. Bu etleri Batı Trakya’dan temin edebiliriz. Burada hazır bir potansiyel var. Acilen bu konu üzerinde çalışma başlatılması fikri çıktı. Yunanistan Avrupa’nın en az çalışan insanlarının ülkesi. Emekli cenneti.  Ülkede tam gün çalışmak neredeyse yok gibi. Dükkanların yarım gün açık olmasından dolayı bunu hemen fark edebiliyorsunuz.
 
Batı Trakya da ilk programımız Gümülcine’nin Kozlukebir ziyaretiydi. (Sevgili Mehmet MÜFTÜOĞLU’nun köyü) Köydeki geleneksel güzel Kuran-ı Kerim okuma yarışmasına iştirak ettik. Burada oldukça duygusal anlar yaşadık. Duygular adeta sel oldu aktı. Bölgede yaşayan Müslüman Türklerin %80’inin Kuran-ı hatmettiği bilgisine eriştik. İlmihal bilgilerini tamamına yakınının da öğrenmiş olduğunu keşfettik. Başka bir ülkenin hakimiyetinde olan bir azınlık toplumunda hal böyle iken Türkiye deki Müslümanların %22 sinin Kuran-ı Kerimle hiç tanışmadığı gerçeği geldi aklımıza.
 
İskeçe’nin Şahin köyü ziyaretimiz çok önem arzediyordu. Yunanistan AB’ye girmeseydi, Şahin köyü ve civarındaki birkaç köyü belki de hiç göremeyecektik. Dışarıya kapalı, yabancıların kesinlikle giremediği,  çevredeki diğer yerleşim yerlerindeki insanların da özel izinler alarak girebildiği açık bir hapishaneymiş. Burada yaşayan Türkler de kesinlikle şehre inerken izin kağıdı almak zorundaymış. Tam tamına, motomot bir tecrit edilmiş yasak bölge durumundaymış. Şimdilerde Yunanistan hükümetinin bu yanlışlarını düzeltmeleri de onların önemli bir adımı olarak değerlendirilebilir.
 
Gümülcine Başkonsolosumuz Mustafa Sarnıç’ın Bursalı olması ve Gümülcine’ye geldiğimiz gün Bursasporun sampiyon olması sonucu, Bursasporun şampiyonluğunu her aşamada dillendirmesi Fenerlileri adeta kahretti. Yedi bitirdi. Ayrıca eski Kosova Pristine konsolosu olan genç ve dinamik diplomatımız SARNIÇ şahsımda çok iyi bir intiba bıraktı. İlerde çok daha yukarılarda göreceğiz onu.
 
 
Gezimizde  İTO mensupları dışında misafirlerimizde vardı. Milletvekili Mehmet MÜEZZİNOĞLU, Ekrem ERDEM ile Av. Ramazan ARITÜRK ve rektörümüz Sabri Orman’la bol bol hasbıhal etme imkanı bulduk. Gezimize katılan on üç gazeteciden sadece Yeni Şafak’tan Mehmet Şeker, Zaman’dan Kadir Dikbaş ve Yeniçağ’dan Sinan Yurtkulu ile bir şeyleri paylaşabilme imkanı bulabildim. Ekrem Erdem Türkçenin korunması ve dünya dili olması ile ilgili yaptığı çalışmalarını anlattı. Bir örnek vererek bundan böyle duble yol yerine bölünmüş yol olarak telaffuza geçtiklerini söyledi.
 
Başkanımız Murat Yalçıntaş, "Kriz Yunanistan'da bakış açılarını değiştirdi. Bunu önemli bir fırsat olarak görüyoruz. Bu değişimi birlikte yeni yatırımlara dönüştürebiliriz. Biz zaten her zaman buna hazırdık." derken İTO heyetini bölgelerine davet eden Rodop Ticaret ve Sanayi Odası'nın Başkanı Angelidis Nikolas da ilginç bir tespitte bulunuyor: "Ne Türk halkı Yunanistan'dan, ne de Yunan halkı Türkiye'den korkuyor. Sadece iki ülkenin barışmasından korkanlar var"  dedi. Yunan halkı ile Türk halkının öyle yazılanlar gibi bir husumet içinde olmadığı, her iki ülkede de geçmişteki hükümetlerin başarısız olduğu dönemlerde halklarının dikkatini başka yöne çekmek için geliştirdikleri düşmanlık politikaları ve propaganda aracı olarak ortaya attıkları bir senaryo olduğu gerçeğini bir kere daha öğrenmiş olduk. Benim bu topraklara üçüncü gelişim. Rusya da, Bulgaristan’da geçmişte gördüğümüz olayların aynısı buralar içinde geçerliydi. Aşağı köy’e (Arşa köy)camiye gittiğimizde cami imamı bizimle Türk olduğumuzu bildiği halde konuşmaya bile çekiniyordu. Yunan hükümeti yeni yapılan Müslümanların köylerinin camilerinin minaresi için 6 m boyunu geçemez mecburiyeti koymuş. 7 m yapan cami derneklerine 1 milyon Euro’luk kamu davaları açmışlar. Mahkemeler sürüyormuş.
 
Bizim heyetimizi ve daha önce giden Başbakan heyetini hazmedemeyen bazı Yunanlılar, Yunanistan’da deprem olacak herhalde şeklinde yorum yapıyorlarmış. Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan gerginlikten etkilenen en çok Batı Trakya Türkleri olmuş. İki ülke arasındaki yakınlaşmanın en çok Batı Trakya da ki Türk kardeşlerimizi sevindireceğini düşünüyorum.  Batı Trakya, Türkiye ile Yunanistan arasında önemli bir köprü. Yaşanan bu olumlu gelişmelerin her iki ülke içinde hayırlı olacağına yürekten inanıyorum.
 
Hüseyin AKARÇEŞME
İstanbul Ticaret Odası Meclis Üyesi
YORUM EKLE

banner200

banner205