CEMAAT ve İKTİDARLAR


1977 yılında Milliyetçi Cephe (MC) hükümetinin dağılmasından sonra milli görüş ve cemaat yol ayrımına gitti. Milli görüş yönetime talip olurken, cemaat özellikle üniversite hazırlık kursları ve özel okullarla eğitim sektöründe  faaliyet göstermeye başladı.      Eğitim sektöründe her kıtada hızla kurumsallaşan cemaatin  bünyesindeki  okulların başarıları, yurt dışında da pek çok ülkede örnek okullar olarak gösterildi. Cemaat bugün 140 ülkede, 11.000’in üzerinde okulla dünyanın en geniş eğitim kurumları ağına sahiptir. Öyle ki bugün   cemaat okulları Amerika’da model okul olarak kabul görmüştür.  Afet dolayısıyla gitmiş olduğum Kashmir’in Muzaffarabad şehrinde bizleri cemaat bünyesinde görev yapan  öğretmenlerin  karşılamasından büyük mutluluk ve gurur duymuştum.  Ülkemizden binlerce kilometre uzakta her an yanımızda olup, bizlere yalnız olmadığımızı hissettirmişlerdi.
1977’den sonra uzun bir süre bir araya gelmeyen cemaat üyeleri ile, her ne kadar gömleği çıkardıklarını söyleseler de AK Parti’deki milli görüş kadroları AK Parti iktidarı ile 2010 yılına kadar uyum içerisinde birlikte çalıştılar. Her ne olduysa  2010 yılından sonra oldu. Rektör atamalarında yaşanan anlaşmazlıklar ayrılığın ilk belirtileri oldu. Bu arada iktidarın yan kuruluşu gibi davranan Memur-Sen’e rakip bir sendika kurma çalışmaları yürütülmüş ve daha sonra iktidara jest olması amacıyla bu çalışmalar da durdurulmuştur. Fakat iktidara uzatılan bu zeytin dalı ile de aradaki buzlar eritilememiştir.  
Rektör atamaları ile ortaya çıkan anlaşmazlık cemaat kökenli rektör ve dekan atamalarının YÖK kanalıyla iktidar tarafından veto edilmesi ile devam etti.  Bugün üniversitelerde cemaate yakın dekan sayısı oldukça azdır. Hatta bir üniversite de seçimde birinci gelen Hocayla ilgili AK Parti’nin karar merciindeki bir milletvekili ile görüşmemizde: “rektörün cemaate yakın biri olmasındansa, despot birisi olması bizim için daha uygundur” dediğini dün gibi hatırlıyorum.
Bundan sonra ki süreçte cemaat kökenli bürokratlar el çektirilmeye başlanmış, özellikle Milli Eğitim Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu’ndaki  cemaate yakın yöneticiler birer birer görevlerinden uzaklaştırılmışlardır. Yazılı basından edindiğimiz  kadarıyla Emniyet Genel Müdürlüğü’nde de cemaate yakın idareciler görevlerinden alınmışlardır. Öyle ki cemaatin arka bahçesi olduğu gerekçesiyle polis kolejine bu sene ilköğretim mezunları değil, ilk defa lise çıkışlı öğrenciler  alınmıştır. Yine basında Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı’nda çalışan cemaate yakın kişilerin uzaklaştırılması için, personel azaltımı yapılması düşünüldüğü yönünde haberler sık sık yer almaktadır.  Milli Eğitim Bakanı Sayın Nabi AVCI cemaatin eğitim sektöründeki en önemli kurumlarından olan dershanelerin kapatılabileceği yönünde söylemlerde bulunmuştur. Fakat bugün cemaatin en önemli gelir kaynağı olan dershanelerin kapatılıp kapatılmayacağı hala belirsizliğini korumaktadır. Cemaatin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’ndaki (HSYK) etkinliğini azaltmak için dört partinin üzerinde uzlaştığı,  HSYK’ya seçilecek iki üye için meslekte on beş yıl çalışmış kürsü hakimleri oy kullanabilir ifadesi ile 2002’den sonra göreve başlayan hakim ve savcıların oy kullanmalarının önüne geçilmeye çalışılmaktadır. Çıkarılan valiler kararnameleri ile de cemaat kökenli valiler görevlerinden  alınmıştır.
Netice itibariyle 1983  Özal iktidarından beri hep yönetime yakın olan cemaatin iktidarla ilişkisinin 2010 yılından bu yana ciddi anlamda bozulduğunu ve belli kurumlar üzerinde bir  güç mücadelesinin yaşandığını açıkça söyleyebiliriz. Pekala bundan sonrası derseniz. Önümüzdeki süreci  hem cemaatin tutumu, hem de  iktidarın cemaate karşı tutumu birlikte  belirleyecektir. Bekleyip göreceğiz.
 
 
Ali Zafer TOPŞİR
YORUM EKLE

banner200

banner205