DOSTLARINI SATANI, DÜŞMANI BOĞAR


Tarih boyunca İslami hareketlerin önemli merkezlerinden biri olan Mısır,  bu özelliğini hala devam ettirmektedir. İslami hareketler geneldemuhalefet ve uyum  ilkeleri üzerine inşa edilmiştir. Muhalefet ilkesini benimseyenlerin bir kısmı modernleşmeye tepkili, bir kısmı ise emperyalizme tepkilidir. Uyum ilkesini benimseyenler ise diğerine evrilirler. Yani mevcut yönetim anlayışı yıkıldıktan sonra yerine gelen yönetimin de aynı uygulama ve anlayışı devam ettirmesidir (evrilme). Bu ilkeye göre hareket edenler genellikle uyumu kapitalizme uyarlamışlardır. Ancak İslamcı değil de İslamlı olanlar kapitalizme uyumdan kaçınmışlardır. İslamcılık iktidara geldiğinde gerçek kimliğini terk edip siyasi bir harekete dönüşmüş, ezenle ezilen arasında olması gereken mücadele ise egemenle yeniden egemen olmak isteyen arasında gerçekleşmiştir.
Mısır’da askerle birlikte iktidara egemen olduktan sonra farklı talepler dinlenerek, farklı kültürleri birleştirme ve uzlaştırma yerine ötekileştirme yolu seçilmiştir. Eğer iktidarı ele almak bir devrimse kapitalist İslamcılar bu devrimi çalarak kendi menfaatleri için kullanmaya yönelmişlerdir. Halkın iradesi algı yönetimiyle manipüle edilerek İslam’ın ilkelerinden özgürleşme, adil paylaşım ve adalet yok edilmiştir. Kesinlikle karşı olunan tekelciliğin eskilerin ilkelerinin devamı değil kendi ilkeleri olduğu ısrarla ifade edilmesine rağmen, aynı uygulamalara devam edilmiştir.
Hüsnü Mübarek Mısır’ı diktatörce yönetirken halkın ve askerin işbirliğiyle yönetimden ayrılmıştı. Ancak arkasındaki güç Amerika Birleşik Devletleri (ABD) olmasına rağmen, Müslüman Kardeşler ABD’nin zulümkar, emperyalist ve darbeci olduğunu unutarak O‘na güvendiler. Bunun bedelini ise bugün çok ağır ödemektedirler. Unutulmamalı ki kendisine dost olanları ve ilkelerini satanlar, düşmanlarına yem olur.
Bugün Türkiye’de bazı İslamcı aydınlar Mısır’da askerlerin tekelci ve sermayeye hakim olduğunu söylüyorlar. Mursi’nin iktidara geldikten sonra ne ABD aleyhinde ne de askerlerin aleyhinde konuştuğunu göremezsiniz. Bir Cumhurbaşkanı’nın bu durum karşısında sonunun ne olacağını az çok tahmin etmesine rağmen susmasının hiç bir geçerli açıklaması yoktur. Dolayısıyla  İslamcı Türk aydınların çok fazla inandırıcılığı yoktur. Mursi’nin  atadığı General ve Anayasa Mahkemesi Başkanı ABD’nin de desteğiyle, Müslüman Kardeşleri de devirdi. Halkta Mursi’yi sivil darbeci olarak görüp ABD’nin darbeciliğine katkıda bulundu. Ne acıdır ki İslam Devleti yöneticileri;  ABD’nin darbeciliğini, Suudi Arabistan, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin diktatörlüğünü, askerlerin tüccarlığını yeni fark ettiklerini söylemelerine rağmen, hala ABD’ye darbeci diyememişlerdir. Söyler gibi yapılması ise sadece ve sadece  ilkesizliktir. İlkelerini ve yola çıktığı dostlarını satanların sonu, her zaman hezimet olmuştur.
Batı dediği için değil Ömer Bin Abdülaziz gibi inancı gereği özgürlük taraftarı olan, Allah’ın nimetlerini halkla paylaşan,  adil davranıp dostlarına ve ilkelerine sadık kalanlar her daim ayakta kalmışlardır. Aksine despotizme evirilenlerin hezimete uğraması,  her daim kaçınılmaz bir sondur.          
 
Ali Zafer TOPŞİR
YORUM EKLE

banner200

banner205